Bilincin Doğası – Psikokinezi Telepati Reenkarnasyon ve Ölüme Yakın Deneyimler Üzerine Kitap Özeti
Bilincin Doğası – Psikokinezi Telepati Reenkarnasyon ve Ölüme Yakın Deneyimler Üzerine Kitap Özeti

Bilincin Doğası – Psikokinezi Telepati Reenkarnasyon ve Ölüme Yakın Deneyimler Üzerine Kitap Özeti
Bilincin Doğası Kitap Tanıtımı
Bilinç, tüm maddi gerçekliği yaratır. Madde, bilinci yaratmaz. Bu kavramsal yenilik, alışılagelmiş maddeci bilimsel düşünme biçimini ters yüz etmektedir. Bilincin Doğası kitabında Mark Gober; bilinç-beyin ilişkisi, psişik olaylar, kuantum mekaniği ve telepatiden tutun da ölüme yakın deneyimlere kadar tartışmalı konularla ilgili merak uyandıran bilimsel kanıtları inceliyor:
Akıl okumak mümkün mü?
Geleceği bilebilir miyiz?
Bilinç, fiziksel maddeyle etkileşime girebilir mi?
Ölen sevdiklerimizle iletişim kurabilir miyiz?
Önceki hayat gerçek mi?
Bilinç evrendeki en önemli şey ve beyinden bağımsız mı?
Hepimiz tek bir bilincin parçası mıyız?
Bugün, dünya çapında yaşanan karmaşa, belki de özünde gerçekliğimize dair temel bir yanlış anlamayla ilişkilendirilebilir. Bilincin Doğası, insani potansiyelimizi ortaya çıkarıp davranış biçimimizi şekillendirerek kolektif bakış açımızı değiştirmeyi amaçlamaktadır.
Mark Gober, psişik olaylarla ilgili muazzam miktarda bilimsel çalışmayı toplama, düzenleme ve tüm bunları anlaşılır bir şekilde sunma konusunda harika bir iş çıkarıyor.
Bilincin Doğası Emeği Geçenler
ISBN: 978-625-7406-18-5
Yayıncı Sertifika No: 45798
Baskı: İstanbul 2021
İmtiyaz Sahibi: Umut Kısa
Genel Yayın Yönetmeni: Buket Konur
Çeviren: Şeyma Tahan
Editör: Esingül Doğan
Redaksiyon: Aytuğ Akdoğan
Okuyucu Deneyimi: Alara Ergin, Hande Bitirim
Mizanpaj: Sibel Kaya
Kapak Tasarımı: Sibel Kaya
Orijinal Adı: An End to Upside Down Thinking
Bilincin Doğası Ön Kapak
Bilimin sınırlarını keşfetmek için kabul görmüş düşüncelere cesurca meydan okuyanlara…
Onların çabaları olmasaydı bu kitap olmazdı.
Ben yalnızca parçaları birleştirdim ve düzenledim.
Bir zamanlar Richard Feynman, “Bildiğimiz her şey, yalnızca bir çeşit tahmindir. Dolayısıyla her şey, değişebileceği ya da daha iyisi düzeltilebileceği anlayışıyla öğrenilmelidir,” demişti. Galileo, Newton, Darwin ve Einstein üzerlerine düşeni yaptılar. Tüm devrimcilere meydan okundu, ardından yeni düşünceler kabul edildi, sonra onlara da meydan okundu. George Bernard Shaw çok güzel bir söz söylemiştir: “Tüm gerçekler, başta kimsenin inanmadığı birer küfürdür.”
Bilimin sorunu, kolektif belleğimizin küçük olmasıdır. Keşfi kabullenmekten vazgeçtiğimizde, bir zamanlar böyle bir saçmalık olduğunu unutuyoruz. Sanki doğruyu hep biliyormuşuz, sanki apaçık ortadaymış gibi davranıyoruz. Birinin, şimdi ölümüne savunduğumuz düşünceye bizi yönlendirmek için onlarca yıl zorluklara göğüs gerdiğini unutuyoruz. Rahatlıyoruz, o kadar rehavete kapılıyoruz ki yeni kavuştuğumuz huzuru bozmaya gelen kişiye sebepsiz yere işkence ediyoruz.
Beyond the Safe Zones of Science kitabının yazarı kuantum fizikçisi Michael Brooks, (EdgeScience dergisi, Eylül 2015)
Bilincin Doğası İçindekiler
Önsöz: Bu Kitabı Okurken Dikkate Alınması Gerekenler 9
I. Kısım: Giriş 19
- Bölüm: Yazar ve Kitabın İçeriği Hakkında 21
II. Kısım: Zemin Hazırlamak 51
- Bölüm: Kanıtlanmamış Varsayım: Beyin, Bilinci Oluşturur. 53
- Bölüm: Kuantum, Görelilik Kaosu: Ortak Akla Kafa Tutan Kanıtlanmış ve Kabul Görmüş Bilim 71
III. Kısım: Sihirbazlık Numarası mı Bilimsel Kanıt mı? 91
- Bölüm: Uzaktan İzleme: Uzak Bir Yerden Hissetme 93
- Bölüm: Telepati: Zihinden Zihne İletişim 113
- Bölüm: Geleceği Görme: Geleceği Yaşanmadan Önce Bilme 131
- Bölüm: Hayvanlar: Psişik Beceriler 147
- Bölüm: Psikokinezi: Fiziksel Maddeyi Etkileyen Zihin 159
IV. Kısım: Ölümden Dönmeye Dair Bilimsel Kanıtlar 173
- Bölüm: Ölüme Yakın Deneyimler: Zarar Görmüş Beyinle ya da Beyin Fonksiyonu Olmadan Bilinçli Anılara Sahip Olmak 175
- Bölüm: Ölülerle İletişim: Planlı ve Doğal 213
- Bölüm: Dünyadaki Hayatın Ötesi: Önceki Hayatlarını Hatırlayan Küçük Çocuklar 231
V. Kısım: Bu Nasıl Olabilir ve Ne Anlama Geliyor? 245
- Bölüm: Ana Akım Bilim Bu Kadar Yanılmış Olabilir mi? 247
- Bölüm: Günlük Hayata Etkileri Nelerdir? 269
Teşekkür 321
Sözlük 325
Sonnot 329
Kaynakça 361
Yazar Hakkında 381
Bilincin Doğası Önsöz
Bu Kitabı Okurken Dikkate Alınması Gerekenler
Kitabı okumaya başlamadan önce gerçeklik hakkında bildiğinizi düşündüğünüz her şeyi sorgulamanız gerekebileceği konusunda sizi uyarıyorum. İnsanlık, çok yol katetmiş olsa da hâlâ bilmediğimiz birçok şey olduğunu unutmayın. Örneğin evrenin yaklaşık %96’sı, hakkında çok az şey bildiğimiz gizemli ‘karanlık madde’ ve ‘karanlık enerji’den oluşur. Yatırım fonu yöneticisi milyarder Ray Dalio’nun Principles (İlkeler) kitabındaki, “Tamamen açık fikirli olmanız gerektiğine inanıyorum,” tavsiyesi gibi ben de bu kitapta varoluşumuzun teorilerini incelerken tamamen açık fikirli olmanızı istiyorum.
Farkında olsanız da olmasanız da modern toplumun düşünce biçimi daha çok materyalizm olarak adlandırılan bir felsefeye dayanmaktadır. Materyalizm, madde olarak bilinen fiziksel materyalin, evrendeki her şeyin temelini oluşturduğunu savunan bir kuramdır. Diğer bir deyişle her şey maddeden meydana gelir ve maddeye indirgenebilir.
Kısaca şöyle açıklanabilir: 13,8 milyar yıl önce evreni başlatan bir ‘Büyük Patlama’ gerçekleşti. Maddenin en küçük birimleri -atomlar- evrenin her yerinde birbiriyle etkileşime girdi. Maddenin etkileşimleri genellikle ‘madde yapısı’ olarak adlandırılır. Tesadüfi gerçekleşen sayısız kimyasal reaksiyonun ardından DNA olarak adlandırılan, kendi kendini üreten moleküller zamanla Dünya’da meydana geldi. DNA molekülleri, hayatın gelişimi için yapıtaşı görevi gördü. İnsanlar ve diğer organizmalar evrimleşti ve beyinleri oluştu. Beyin, insanların zihin, farkındalık ve bazen bilinç de denilen bir ‘iç deneyim’e sahip olmalarını sağladı.
Kısacası materyalizm, maddenin örn. beyin. Şekil A ve B’de gösterildiği üzere bilinci oluşturduğunu varsayar.
Bilincin Doğası Kitap Özeti
Şekil A. Materyalizm olarak adlandırılan günümüzdeki ana akım bilim görüşüne göre bilinç, fiziksel maddenin ürünü beyin tarafından oluşturulur.
Bu düşünce biçimi, varoluşumuza ilişkin görüşleri belirtir. Materyalizm, beynin bilinci oluşturduğunu varsaydığından, beyin öldüğünde bilinç de ölür. Beyin yoksa bilinç de yoktur. Dolayısıyla kişinin yaşarken hayatına atfettiği anlam, öldüğünde yok olur.
Kulağa biraz iç karartıcı ve nihilizme daha yakın gibi gelebilir ancak ne yazık ki materyalizmin kelime anlamı budur. Eskiden ben de bir materyalist olduğumdan bunu iyi biliyorum. İnanç yerine mantıksal çıkarıma sıkı sıkıya bel bağlayan biri olduğumdan materyalizmin çıkarımlarını kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.
Öte yandan basit bir içebakış, materyalizmin kanıtlanamayacak, boş bir inanç sistemi olduğunu ortaya koydu.
İşte nedeni:
Deneyimlediğiniz şeyleri düşünün. “Mutluyum.” “Mutsuzum.” “Arabayı görüyorum.” “Sıcakladım.” Saydığımız deneyimlerde -her birinde- değişmez tek şey, ‘ben’ yani bir şeyi deneyimleyen öznedir. Bir ‘ben’ -yani bilinç- olmadan, deneyimi tam anlamıyla doğrulamak mümkün değildir.
Bilinçli tek bir varlığın dahi olmadığı bir evren hayal edin. Böyle bir evren var olabilir mi? Mümkün değil. Materyalizm ise dünyanın hiçbir bilinç formu olmadan öylece devam edebileceğini öngörür. Bunu kanıtlayabilir miyiz? Teknik olarak hayır, bunu kanıtlayamayız. Bilinçli gözlemciler olmasaydı bir şeyin var olduğunu doğrulayan canlı bir varlık da olmayacaktı.
Dolayısıyla maddenin bilinçten önce geldiğini varsayan materyalizm, kanıtlanması mümkün olmayan bir inanç sistemidir. Onu deneyimleyecek bir ‘ben’ olmadan, bir şeyin var olduğu ya da var olmuş olduğu nasıl kanıtlanabilir? Bir şeyin var olduğunu, bilinç olmadan kanıtlayamayız.
Filozof Rupert Spira şöyle der: “Materyalist bakış açısı, deneyime dayanmaz. Materyalizm, kimse daha önce bunu deneyimlememiş ya da deneyimleyememiş olsa da bilinçdışında bir gerçekliğin var olduğu ön şartına dayanan soyut bir akıl yürütme biçimi gerektirir. Materyalist bakış açısı, hiç deneyimlenmemiş olanın -madde (bilincin dışı)- gerçekliğini öne sürer ve tek başına daima deneyimleneni -bilincin kendini- inkâr eder. Bu, insanlığın muzdarip olduğu materyalist bakış açısının trajedisi ve saçmalığıdır.”
Parçalarına ayırarak incelediğinizde materyalizmin mantığı yerle bir olur. Burayı yavaş yavaş okumanız gerebilir:
Daha önce de belirtildiği gibi bilinçten önce maddenin mevcudiyeti kesin olarak bilinemez. Bunun nedenini biraz önce açıkladık. Dolayısıyla maddenin bilinçten önceki mevcudiyeti bilinmezdir. Diğer bir deyişle bu soyut bir kavramdır.
Tam tersine bilinçli deneyim edinebildiğimizi biliyoruz. Burada yazan kelimeleri okurken bilinçlisiniz. O hâlde bilinç, tartışmasız biçimde bilinendir. Diğer bir deyişle somuttur.
Materyalizm, maddenin bilinçten önce mevcudiyetinin bilinmeyen soyut bir kavram bilinci bilinen ve somut oluşturduğunu öne sürer.
Şimdi materyalizmi burada oluşturduğumuz bakış açısıyla tekrar inceleyelim. Materyalizmde, maddenin önceden var olduğu ve bilinci oluşturduğu varsayılır. Maddenin bilinçten önceki varlığının bilinmediğini, bunun da bilinçle bilindiğini ortaya koyduk. Dolayısıyla materyalizmde, “Bilinen somut şeyi anlamak için bilinmeyen soyut bir şeyi kullanalım,” mantığı vardır.
Mantıksal sorgulama yapılan çoğu alanda, bilinmeyeni keşfetmek için önce bilinenlerle işe başlanır. Materyalizm anlayışındaysa bunun tam tersi söz konusudur. Bilinmeyenin bilinene, soyutlamanın somuta neden olduğu söylenir.
Dr. Bernardo Kastrup da bu nedenlerden ötürü diğer birçok filozofla aynı fikri savunmuş ve 2014’te yayımlanan kitabına Why Materialism Is Baloney (Materyalizm Neden Saçma) adını vermiştir. Kitapta şöyle belirtir: “Materyalizm, çürük temeller üzerine inşa edilmiş akla uygun bir kaledir.”
Materyalizmi anlamak neden önemli? Materyalizmin hükmettiği modern bilim, bulgu ve kanıtla övünür. Dinleri, inancı savunmak için genellikle insanların gözünü karartmaya bel bağlamakla eleştirir. Örneğin Materyalist Biyolog Richard Dawkins dinle alay ederken şu ifadeleri kullanır: “Din, hiçbir kanıt olmadan inanmaktan başka bir şey değildir. Din, yalnızca inanmak istediğiniz için inanmaktır. Bu, bir şeye inanmak için saygı duyulacak bir neden değildir.” İşin garip yanı, materyalizmin maddenin -beyin- bilinci oluşturması şeklindeki temel öğretisi de aslında gözü karartarak inanmaktır. Maddenin bilinçten önce var olduğunu kesin olarak kanıtlamak üzere bilimin yapabileceği kontrollü bir çift kör çalışma yoktur.
Ne var ki materyalist bilim, temelinin dayandığı güçsüz zemine pek de aldırmıyor gibidir. Lisedeki fen derslerinde burada ele aldığımız sorular hakkında uyarılmıyoruz. Bize, farkında olmadan bir şeylere gözü kapalı inandığımızdan söz edilmiyor. Halbuki tarihin en önemli bilim insanlarından Albert Einstein, Nobel ödüllü, Bengalli gizemci Rabindranath Tagore’la 1930 yılındaki bir konuşmasında bunu açıkça kabul etmiştir. Einstein, bilinçten bağımsız dünyaya inanan bir materyalistti ancak düşünce biçiminin kanıtlanamaz olduğunu alçakgönüllülükle şu şekilde kabullenmiştir: “Fikrimin doğruluğunu kanıtlayamam ancak benim inancım bu.” Aynen öyle arkadaşlar, Einstein bile bunu söyler: Modern bilimin temeli, ne gariptir ki inancın başka bir şeklidir.
Tuhaflık bununla da bitmez. Bilimle uğraşan birçok çağdaş kuşkucu da materyalisttir. Materyalizm kör bir inanışa dayanıyorsa o hâlde gerçek bir kuşkucunun, materyalizme de kuşkuyla yaklaşması gerekmez mi? Kuşkucuların da kendi materyalist inanç sistemlerinden kuşku duymaları gerekmez mi?
Materyal bir beynin bilinci oluşturup oluşturmadığına ilişkin mantıksal ve felsefi şüphelerin yanı sıra ciddi bilimsel kuşkular da söz konusudur. Fiziksel maddenin, fiziksel olmayan bir zihni nasıl meydana getirdiğini bilmiyoruz. Hadi hızlıca bir alıştırma yapalım:
Lütfen kolunuza dokunun.
Şimdi bacağınıza dokunun.
Şimdi de zihninize dokunun.
Zihninize dokunamazsınız.
Dokunabildiğiniz fiziksel bir beden, nasıl olur da dokunamadığınız fiziksel olmayan bir zihni oluşturur? Fizikçi Peter Russell şöyle demiştir: “Bilinç kadar tinsel bir şey, nasıl madde kadar bilinçsiz bir şeyden ortaya çıkabilir?”
Bunun bilimde ve felsefede özel bir ismi dahi vardır. Bilincin ‘zor problemi’ olarak bilinir. Ne kadar zor? Öyle zordur ki Science dergisinde, kuruluşunun 125. yılı (2005) dolayısıyla materyalizm konusuna bilimde şimdiye dek yanıtlanamamış en önemli 25 problem listesinde ikinci sırada yer verilmiştir. Soru aslında şudur: “Bilincin biyolojik temeli nedir?” Yanıtı bilmiyoruz. Bilimin verdiği cevaplar, genellikle Sinirbilimci Sam Harris’in şu sözleriyle örtüşür: “Elimizde, beyin hakkında herhangi bir ölçekte incelenmiş ve beynin bilinci barındırabileceğini akla getiren herhangi bir şey yoktur.” Filozof Christian de Quincey de durumu şöyle özetler: “Bilim insanları her gün kendi bilinçlerinin tartışılmaz gerçeğiyle karşı karşıya gelmek gibi garip bir durumdadır ancak bunu açıklamanın bir yolu bulunmamaktadır.”
Beynin bilinçle bağlantısı aşikârdır ancak beynin, bilinci oluşturduğuna dair bir kanıtımız bulunmamaktadır. Bunu bir örnekle açıklayalım: Büyük bir yangın çıktığında genellikle birçok itfaiyeci yangın yerine gelir fakat yangın yerinde çok sayıda itfaiyeci var diye itfaiyecilerin yangın çıkardığı sonucuna varamayız. İki durumun ilişkili olması ya da birlikte meydana gelmesi, her zaman birinin diğerine yol açacağı anlamına gelmez. Aynı şekilde sırf beyin ve bilinç bağlantılı diye doğrudan doğruya beynin bilinci oluşturması gerektiği sonucuna da varamayız.
Elinizdeki kitapta inceleyeceğimiz gibi temelleri 20. yüzyılın başlarında atılan bir fizik dalı -bilinen adıyla kuantum mekaniği- ortak aklı yıkan ve materyalizmi sorgulayan bir açıklama getirmiştir. Kuantum fiziğine dair bulguların ortaya çıkışıyla Nobel ödüllü fizikçi Max Planck, 1931 yılında şunları söylemiştir: “Bilincin esas olduğunu göz önüne alıyorum. Maddeye ise bilinçten türeyen bir şey olarak bakıyorum. Bilincin peşine düşemeyiz. Bahsettiğimiz ve gördüğümüz her şey, bilinci varsaymaktadır.”
20. yüzyılın başlarında bir diğer kuantum fizikçisi Sör James Jeans de şöyle demiştir: “Zihin, artık madde dünyasına kazara giren davetsiz bir misafir gibi görünmüyor. Onu daha çok madde dünyasının yaratıcısı ve yöneticisi olarak takdir etmeliyiz.”
Planck ve Jeans’in bakış açısına göre Şekil A ve B’de gösterilen piramidin tüm öğeleri yerini korurken bilinç, piramidin en alt kısmına konulur. Fizik, kimya, biyoloji ya da sinirbilimde öğrendiklerimizden vazgeçmemiz gerekmiyor, sadece bu disiplinleri farklı bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışıyoruz. Tüm yaptığımız, sırayı tersine çevirmek. Maddeyi değil, bilinci ilk sıraya koyuyoruz. Madde, maddenin yapısı, biyolojik organizmalar ve beyin hâlâ mevcuttur ancak hepsi bilinç dahilinde vardır.
Bu fikir olması gerekenmiş gibi görünse de aslında materyalizmden daha kuşkuyla yaklaşılan bir bakış açısıdır çünkü ‘bilinen’ -varoluşumuzun en açık ve yadsınamaz parçası- yani bilinçle başlamaktadır.
Bilincin temel olduğunu ve diğer her şeyin -örn. fiziksel madde ve evren hatta beyin- bilinçten kaynaklandığını, bilinç dahilinde deneyimlendiğini öne süren alternatif bir bakış açısı.
Filozof F. C. S. Schiller’ın sunduğu başka bir bakış açısı da şöyledir: “Materyalizm, atın önüne at arabası koymaktır. Bu, basitçe madde ve bilinç arasındaki bağlantıyı tersine çevirerek düzeltilebilir. Madde, bilinci oluşturan değil, onu sınırlandıran ve bazı sınırlar içinde gücünü kısıtlayandır.”
Bilinç; Planck, Jeans, Schiller ve diğerlerinin öne sürdüğü gibi aslında maddeden daha temelse o zaman paranormal -psişik beceriler ve bedenin ölümünden sonra zihnin var olmaya devam etmesi gibi bilimdeki anomaliler- sıradan hâle gelir. Bilincin beyinden geldiğini varsayarsak bunlar, yalnızca paranormal veya anormaldir. Bu bağlamda anlamsızlardır ancak bilinç gerçeğin temeliyse o zaman bilincin bir kişiden diğerine aktığını -telepati- hayal etmek kolay olacaktır. Beden, yalnızca bilincin bir ürünü olduğundan beden ölümü bilincin de ölmesi anlamına gelmeyecektir.
Dr. Kastrup, teorinin nasıl işlediğini açıklamak için şöyle bir benzetme yapar: “Tüm gerçekliğin bir akarsu olduğunu, suyun da bilinci temsil ettiğini hayal edin. Şimdi akarsuda girdapların oluştuğunu düşünün. Girdaplar, suyun kendi sınırlarını belirlediği noktalardır. Akarsuyun diğer bölümlerinden farklı görünseler de aslında yalnızca sudan ibarettirler.”
Dr. Kastrup’ın benzetmesinde girdaplar, bilinç akışındaki bireyleri temsil etmektedir. Benim beynim girdaplardan biriyken sizinki de başka bir girdaptır vs. Su, akarsuyun ana maddesi olduğundan bazen bir girdaptaki su diğer girdaba girebilir. (Psişik becerileri düşünün.) Bir girdap ortadan kalktığındaysa su, daha büyük bir akarsuya kapılabilir. (Bilincin fiziksel beden öldüğünde var olmaya devam ettiğini düşünün.)
Bu bakış açısıyla Science dergisinin ikinci sıradaki, “Bilincin biyolojik temeli nedir?” sorusunun neden çözülemediğini anlayabilirsiniz. (Yanlış bir sorudur. Eğer bilinç beyinden bağımsız var oluyorsa o hâlde elbette bilincin biyolojik temelini bulamayacağız.) Science dergisinin sorusuna şu cevap verilebilir: Öncelikle bilincin biyolojik bir temeli yoktur.
Dr. Kastrup, “Beynin, zihni meydana getirdiğini söylemek, girdabın suyu meydana getirdiğini söylemek kadar saçmadır!” diye belirtir. Dolayısıyla bilincin ‘zor problemi’ni biraz önce çözmüş olabiliriz. Aklıma gelmişken Science dergisinin, bilimde hâlâ çözülememiş problemler listesinin bir numaralı sorusu, “Evren neyden oluşur?”dur.19 Bu bakış açısına göre cevap şudur: Bilinç.
Kitabı okurken burada bahsettiğimiz fikirleri aklınızın bir köşesinde -kasıt yok- tutmanızı isterim. İmkânsız görünebilen birçok olayı ele alacağız. Bize öğretilen materyalist inanışı bir kenara bırakırsak ve bilincin maddeden daha temel olduğu düşüncesine ‘tamamen açık fikirlilikle’ yaklaşmaya devam edersek inanılmaz gibi görünen şeyler, inanılabilir olacaktır.
Kitapta anlatılan anormal fenomenlerden biri bile aslında gerçekse -ki ben buna ikna oldum- o zaman, “Bilinç, temeldir,” olgusu, gerçeği materyalizmden çok daha iyi açıklayacaktır. Bu doğruysa bilimi, teknolojiyi, tıbbı, eğitimi, politikayı ve insan olmanın ne anlama geldiğini hep beraber -medeniyet olarak tekrar düşünmeliyiz.
Bilincin Doğası Özet
Bilincin Doğası 1. Bölüm : Yazar ve Kitabın İçeriği Hakkında
Tüm gerçekler, üç aşamadan geçer: Önce alay konusu edilir. Sonra şiddetle karşı çıkılır. Nihayetindeyse tartışmasız olarak kabul edilir.
Arthur Schopenhauer, 19. Yüzyıl Alman Filozofu
Size bazı insanların izlendiklerini, hatta ‘izleyen’in onlara başka bir odadaki video kameradan baksa bile bunu anladıklarını söylesem?
Ya da ikizlerden birinin, fiziksel olarak ayrı olsalar bile diğerinin tehlikede olduğunu anladığını, ikizi yaralandığında fiziksel acı hissettiğini söylesem?
Ya da bazı köpeklerin, sahiplerinin eve gelmeye ne zaman karar verdiklerini anladığını ve bunu, sahipleri rastgele seçilen taksiyle rastgele seçilen yerlerden -kilometrelerce uzaktan- tesadüfi zamanlarda eve gelmeye karar verdiklerinde bile yapabildiğini söylesem?
Ya da insanların bedenlerinin, bilgisayarın erotik görüntü göstereceğinin farkında olmasalar bile bir bilgisayar ekranında rastgele beliren görüntüden saniyeler önce erotik görüntülere tepki verdiğini söylesem?
Bilincin Doğası Okur Yorumları
Mark Gober, psişik olaylarla ilgili muazzam miktarda bilimsel çalışmayı toplama, düzenleme ve tüm bunları anlaşılır bir şekilde sunma konusunda harika bir iş çıkarıyor.
Hayata bakışım değişti. bakar kör olmuşum.
Ütopik yaşam evet tam benlik bir şeymiş.