Kusursuz Kitap Özeti
Kusursuz Kitap Özeti
Kusursuz Kitap Özeti
Kusursuz Kitap Hakkında
Rita Innocenti, Cosa Nostra’nın en güçlü mafya ailelerinden biri olan Adalfieriler için çalışmaktadır. Erkeklerin dünyasında dimdik ve korkusuzca ayakta durmaya çalışan, 25 yaşında, gözü kara ve oldukça dikkat çekici bir kadındır. Aileyle ilgili birçok görevde yer almış ve her görevinin altından büyük bir başarıyla kalkmıştır.
Patronu Franco Adalfieri, oldukça zorlu ve riskli bir görevin başına geçeceğini söylediğinde, Rita hiç düşünmeden görevi kabul eder ve yepyeni bir geçmişle Suffolk Bölge Karakolu’nda çalışmaya başlar. Fakat ona oldukça yabancı olan bu yepyeni dünyada Rita ilk kez zorlanacak, yakın takibe aldığı başarılı dedektif Adrian McGregor yüzünden hayatının en büyük hatasını yapacaktır…
Aslında Rita’nın yapması gereken sadece ‘mış’ gibi yapmaktı. Adrian’la geçirdiği her dakikaya görev bilinciyle yaklaşmalıydı. Fakat yapamıyordu. Hayatında ilk kez ‘mış’ gibi yapamıyordu ve bundan ötürü tuhaf bir huzursuzluk içerisindeydi. Medford’da olduğu süre içerisinde hiçbir şey düşünmeden Adrian’ı sonuna kadar yaşayabilir, görevi bittiğinde de bir bahaneyle ilişkilerini bitirip evine geri dönebilirdi aslında. Fakat… Arkasında bıraktığı adamı gönlünden nasıl söküp atacağını bilemiyordu. Bunu gerçekten de başarabilir miydi? Eski hayatına kaldığı yerden devam edebilir miydi?
Kusursuz Kitap Özellikleri
Dil : Türkçe
Yazar : Eylül Sancaktar
Yayıncı : Eylül Sancaktar
Sayfa Sayısı: 395
Tür : Aile ve İlişkiler / Aşk ve Romantizm Türler Kurgu / Aşk Hikayeleri / Aksiyon ve Macera / Romantik
Eylül SANCAKTAR Hakkında
Eylül Sancaktar 2014 yılından beri Wattpad’de hikayelerini yayınlamaktadır. Yazarın Eros’un Okları serisi Epsilon Yayınevi tarafından basılmıştır. Yazar 2022 yılı itibariyle bazı hikayelerini Google Kitaplar platformuna taşımıştır.
Kusursuz Kısa Özet
Geniş omuzları, geniş göğsü ve adaleli kollarıyla Herkül’ü andırıyordu. Jenny bir bakışta bu adamın yapmakla suçlandığı alçakça işleri gerçekten de yapabileceğini anladı.
‘Cesur bir şekilde ölün! Çabuk ölün!’
Jenny başını çevirip dişlerini adamın kalın bileğine geçirdi. Adam elini kaldırmadan önce, onun kor gibi yanan gözlerinin bir an büyüdüğünü gördü. Sonra bu el öyle bir şiddetle yanağına indi ki, kızın başı kırılırcasına öbür yana döndü, Jenny dizleri üzerine düştü…
“Ya seni mahvederim Royce pisliği! Hayvan herif! Jenny’nin yerinde olsam seni kum torbasına çevirirdim!”
Rita elindeki kitabı hırsla kapatıp uzandığı koltukta doğrulmaya çalışırken, ona doğru yürümekte olan Luciano’yla göz göze geldi. Yüzündeki öfkeli ifadeden kurtulmaya çalışırken oturur pozisyona geçti ve elindeki kitabı koltuğun üzerine bıraktı.
Luciano koltuğun üzerindeki kitaba şöyle bir baktıktan sonra, “Stephen King – Hayvan Mezarlığı,” dedi kendi kendine konuşur gibi. “Güzel mi bari?”
Rita elini kitabın üzerine koyup belli belirsiz gülümsedi. Okuduğu Judith McNaught’ın ‘Düşler Krallığı’ adlı romantik kitabının üzerine Hayvan Mezarlığı’nın dış kabını giydirmişti. “Güzel,” dedi başıyla onay vererek. Romantik kitaplar okumaktan çok hoşlansa da bunu çevresindekilerden saklıyordu. Özenle inşa ettiği sert imajının sarsılmasını katiyen istemezdi. Ve evet, bu kitapları okumaktan hoşlandığını bilseler, çevresindeki erkeklerin imalı gülümsemeleriyle karşılaşacağından kesinlikle emindi.
Erkeklerin dünyası… Rita erkeklerin dünyasında dimdik ve korkusuzca ayakta durmaya çalışan, 25 yaşında, gözü kara, genç bir kadındı. İtalyan-Amerikan mafyası Cosa Nostra’nın en güçlü ailelerinden biri olan Adalfieriler için çalışıyordu ve ailenin en korkulan adamlarından Cosimo Innocenti’nin hayattaki tek varlığı, biricik kızıydı. Her ne kadar Cosimo’nun yer altı dünyasında oldukça dehşetli bir namı olsa da, Rita babasına oldukça düşkün bir kızdı.
Kitabını alıp aceleyle sırt çantasına yerleştirdikten sonra yanı başına oturan Luciano’ya kısa bir bakış attı. Luciano ailenin capo’larından biriydi ve adamı epey uzun bir zamandan beri tanıyordu. Başıyla babasının olduğu yeri işaret ederken, “Daha ötmedi mi?” diye sordu.
Luciano başını sağa sola salladı. “Epey dayanıklı çıktı.”
O an bulundukları geniş hangarın içerisinde tam anlamıyla dehşet bir sahne vardı. Cosimo beyaz doktor önlüğü, siyah kemik gözlükleriyle döner sandalyesinde oturmuş, yüzündeki psikopat gülümsemesiyle en iyi bildiği şeyi yapıyordu. Acı dolu yakarışlar, inlemeler, çığlıklar… Cosimo, ameliyat sedyesinde yatan adamı konuşturabilmek için, anatomi biliminin sınırlarını son noktasına kadar zorluyordu.
Rita, “Aferin ona,” dedi sedyede yatan adamı kastederek. Ellerini iki yana açtı. “Ne diyelim. Kendisi bilir.” İçeride korku filmlerini andıran bir atmosfer vardı ama ne gördükleri ne de duydukları onu etkiliyordu. Kendini bildi bileli babasının yanındaydı ve şahit oldukları onu tam anlamıyla duyarsızlaştırmıştı. Yanındaki adamın bakışlarını üzerinde hissedince ona doğru döndü. “Bayan Adalfieri’nin durumuyla ilgili herhangi bir gelişme yok mu hala?”
Adalfieri ailesinin patronu Franco Enzo Adalfieri’nin gözünden sakındığı karısı Mia kaçırılmıştı. Bu olay aile gündemine adeta bomba gibi düşmüş, herkesin alarm durumuna geçmesine sebep olmuştu. Patronun Old Westbury’deki malikânesinde saatlerdir oldukça yoğun bir trafik vardı. Mia’nın yeri tespit edilmeye çalışılıyor, bu uğurda ailenin sahip olduğu tüm bağlantılar devreye sokuluyordu.
Luciano’nun yüzünde ciddi bir ifade vardı. “Şu an için yok.” Sıkkın bir soluk verdi. Aklında bu olay esnasında yaşamını yitiren adamları Andrea ve hastanede yoğun bakımda olan Nazario vardı.
“Hala inanmakta zorluk çekiyorum. Mariano Pucetti, yaşanan olaylarla hiç ilgisi olmayan hamile bir kadını kaçırmaya nasıl cesaret edebildi? Bu resmen alçaklık.” Rita hırsla ve nefretle konuşuyordu. “Bunca yıllık Cosa Nostra kurallarını göz göre göre ayaklar altına aldı.”
Mariano Pucetti, Cosa Nostra ailelerinden birinin patronuydu. Oğlu Edward, Franco’nun kardeşi Marco’nun karısıyla yasak ilişki yaşamış, bu ilişkiyi bizzat kendi evinde keşfeden Marco iki aşığı kendi yatağında kurşun yağmuruna tutmuştu. Cosa Nostra âleminde bir başka adamın karısına göz koymak büyük bir suçtu ve cezası ölümdü. Fakat Mariano Pucetti yıllarca süregelen bu kuralları göz ardı etmiş, oğlunun intikamını almak için Marco’nun peşine düşmüştü. Franco kardeşinin başına gelecekleri çok iyi bildiği için onu Rusya’ya göndermiş, yeğenlerinin sorumluluğunu da üzerine almıştı.
Mariano Pucetti ise uzun süre uğraşmış, ama amacına ulaşamayınca Franco’yu karısı ve kardeşi arasında seçim yapmak zorunda bırakmıştı. Franco biricik karısını ve doğmamış çocuğunu geri istiyorsa kardeşini teslim etmek zorundaydı… “Mariano’nun hastalığı oldukça ilerlemiş,” diye açıklama yaptı Luciano. Rita’nın kaşlarının şaşkınlıkla havalandığını görünce, “Ölüm her an ensesinde,” diye ekledi. “O yüzden kaybedeceği bir şey yok. Zaten bu fütursuzluğunun sebebi biraz da bundan kaynaklı.”
“Patron, Pucetti ailesini ortadan kaldıracaktır. Göz göre göre korkunç bir savaşın fitili ateşlendi. Bundan sonra olacakları tahmin etmek hiç zor değil.”
Luciano, bakışlarını yanında oturan kızın usta bir ressamın elinden çıkmış gibi görünen kusursuz yüz hatlarında gezdirdi. “Olacakları hepimiz biliyoruz,” dedi yumuşak bir sesle.
Rita’nın başını olumlu anlamda salladığını gördü. Kızın yemyeşil bakışlarıyla ona odaklandığını görünce, “Umarım bu meseleden uzak kalmayı başarırsın,” diye belirtti. Aynı anda kızın kaşlarının çatıldığını gördü. Rita kızgın bir soluk verdi. “Tam tersi bu meselenin içinde bizzat yer almayı düşünüyorum Luci!” Dudakları alaycı bir şekilde kıvrıldı. “Umarım senin için sakıncası yoktur!”
Luciano’nun o an en son istediği şey Rita’yla tartışmaktı ama kızın dik tavrı ister istemez sinirlenmesine neden oluyordu. “Zarar görmeni istemiyorum Rita. Ama ne yazık ki göz göre göre her olaya balıklama atlıyor, başına gelebilecekleri bir an olsun düşünmüyorsun. Biliyorum kendini kanıtlamak istiyor…”
Rita hışımla Luciano’nun ayağına basınca adam susmak zorunda kaldı. Tehditkâr bir tavırla yanındaki adama döndüğünde, “Şu an çevremizde bir yığın adam olmasaydı suratının ortasına okkalı bir yumruk indirirdim!” diye hırladı. Hırsından resmen kuduruyordu. “Sen… Sen kim oluyorsun ha! Kendini ne sanıyorsun? Ama ben senin derdini biliyorum! Ailenin içinde bir kadının varlığına katlanamıyorsun, değil mi? En az sizin kadar iyi olduğumu biliyorsun, ama bunu sindiremiyorsun!”
Dişlerini sıkmaktan Luciano’nun çenesi ağrımıştı. “Aynen az önce söylediğin gibi Rita! Bunca erkeğin içerisinde tek kadınsın! Kısaca… Bizim dünyamıza ait değilsin! Ve ne yazık ki inatçı bir çocuk gibi bunu kabul etmek istemiyorsun!” Sözleri bittiğinde Rita’nın yüzünün öfkeyle kıpkırmızı kesildiğini gördü.
Rita hırsla ayağa fırladığında, Luciano’nun üzerine atılıp onu darmadağın etmemek için kendini zor tutuyordu. Kendini epey bir zorlayarak yüzüne pis bir gülümseme kondurdu. “Varlığımı ne kadar çabuk kabul edersen o kadar rahat edersin Luciano! Ve…” Parmağını havaya kaldırdı. “Sakın bir daha benimle ilgili tek kelime etme! Aksi takdirde Tanrı şahidim olsun ki seni doğduğuna pişman ederim!”
Luciano burnundan solur bir halde yanından ayrılan kızın arkasından bakarken sıkkın gözlerle başını sağa sola salladı. Nasıl söyleyebilirdi ki? Hayatındaki en değerli varlık olduğunu, kılına dahi zarar gelmesinden korktuğunu, onun için her şeyi göze alabileceğini Rita’ya nasıl söyleyebilirdi. Duygularının karşılıksız olduğunu bile bile böyle bir şeyi yapabilir miydi? ‘Yapamam,’ diye içinden geçirdi. Yapabileceği tek şey Rita’nın yanında olmak ve sürekli onun arkasını kollamaktı. Bunu elinden geldiğince gizli kapaklı yapmaya çalışıyordu, ama bazen tıpkı az önce olduğu gibi ağzından çıkan sözlere engel olamıyor, sonrasında da Rita’yla kafa kafaya gelmek zorunda kalıyordu.
Çalan telefonunun sesiyle irkilirken, bakışları ekranda yazan isme kilitlendi…
Rita babasının yanına gittiğinde, “Babişkom!” diye cıvıldadı. Ona doğru dönen Cosimo’nun sevgiyle bakan gözlerini görünce gülümsedi. Kısa bir an bakışları sedyede yatan yüzü gözü dağılmış adama kaydı.
“Söyle balkabağım,” dedi Cosimo. Eğilip yanağını öpen kızının kokusunu içine çekti. Aşkından deli divane olduğu karısından kalan yegâne varlıktı Rita. Biricik kızı onun yaşam kaynağı, en değerli varlığıydı.
“İşin uzun sürecek gibi görünüyor.”
Cosimo bakışlarını acı içerisinde inlemekte olan adama çevirdiğinde keyifle gülümsedi. “Beyefendi çok inatçı çıktı ama senin de bildiğin gibi ben ondan daha inatçıyım.”
Gördüğü işkenceyle kendinden geçmek üzere olan adam, sağ tarafı yanık yüzü ve kesik kulağıyla adeta korku filmlerinden fırlamış gibi gözüken Cosimo’ya dehşetli bir ifadeyle bakarken, “Ne… biliyorsam… söyledim…” diye inledi. Çektiği acıyla kesik kesik konuşuyordu. “Bilmiyorum… Nerede olduklarını…”
“Eminim bilmiyorsundur.” Cosimo deri yüzme bıçağını eline alıp havaya kaldırdığında, “Belki bu hafızanı tazelemene yardımcı olur,” dedi deli gülümsemesiyle.
Hangarın içerisinde acı dolu yakarışlar yankılanmaya başlarken Rita, “Kısa süreliğine eve gideceğim,” diye belirtti. “Duş almak ve üzerimi değiştirmek istiyorum.”
“Tamam bebeğim,” dedi Cosimo ama hemen sonrasında bakışları kızın arkasındaki bir yere takıldı.
Luciano hararetli bir şekilde elini kolunu sallarken, “Bayan Adalfieri’nin yeri tespit edilmiş,” dedi heyecan içerisinde.
Rita’nın yüzü sevinçle ışıldadı. “Neredeymiş? Söylesene!” “Brentwood’daymış,” diye açıkladı Luciano.
Brentwood, Adalfieri malikânesinin bulunduğu Old Westbury’ye yarım saatlik mesafede, nüfusu oldukça az bir kasabadaydı.
Cosimo elindeki bıçağı bırakırken, “Kısaca burnumuzun dibindeymiş,” dedi.
Luciano sabırsızdı. “Çabuk toparlanın,” dedi. “Don Adalfieri hepimizi Westbury’de istiyor.” Memnuniyetsiz bakışlarını Rita’ya çevirdi. “Özellikle senin de gelmeni istedi.”
Duyduğu cümleyle Rita’nın kalbi heyecanla zıpladı. Belki de Don Adalfieri ona önemli bir görev verecekti. Elbette daha önce aileyle ilgili birtakım işlerde görev almıştı ama içinden bir ses bu sefer her şeyin farklı olacağını söylüyordu. Kendinden emin bir gülümsemeyle Luciano’ya bakarken, “O zaman bir an önce yola koyulalım bence,” dedi.
Durumdan hiç memnun olmasa da Luciano’nun seçeneği yoktu. Cosimo ayağa kalkıp üzerindeki önlüğü çıkardı ve oturduğu sandalyenin üzerine attı. İnlemeleri azalan adama sert bir bakış attıktan sonra Luciano’ya döndü. “Adamlara söyle, ilgilensinler,” dedi net bir dille.
Luciano capo olarak aile içerisinde daha yüksek bir konuma sahipti ama Cosimo’nun emir veren tavrından rahatsız olmadı. Konumundan bağımsız olarak aile içindeki herkes Cosimo’dan çekinirdi. Çünkü Cosimo’nun sağı solu hiç belli olmazdı. Kafası bir anda bozulabilir, karşısındaki kişinin kim olduğunu ya da mevkisini hiç düşünmeden onu gözünü kırpmadan yok edebilirdi. Zaten aile içerisinde ‘ölüm makinesi’ olarak adlandırılırdı. Luciano başını belli belirsiz salladıktan sonra hangarın içindeki adamlara doğru yöneldi.
Bir süre sonra iki araba arka arkaya yola koyulduklarında herkes fazlasıyla gergindi. Rita arka koltukta telefonunu kurcalıyor, şoför koltuğundaki Luciano ve hemen onun yanındaki Cosimo arasında ise tek tük konuşmalar geçiyordu. Dışarıda insanın tüylerini diken diken eden bir esinti ve Kasım ayına yaraşır soğuk bir hava olsa da arabanın içi sıcacıktı.
Yaklaşık 1 saat kadar bir süre sonra malikânenin azametli demir kapısından giriş yaptıklarında, Rita midesinin kasıldığını hissetti. Don Adalfieri’nin eşinin kurtuluşuna az bir zaman kaldığına adı gibi emindi.
Kendisinin bu kurtuluşta ne gibi bir rol oynayacağı ise belirsizdi…
Modern ve klasik mimarinin iç içe geçtiği, ihtişamıyla hayranlık uyandıran üç katlı malikânenin önünde durduklarında hemen dışarı çıktılar. Hızla adımlayıp merdivenleri çıktılar ve onları karşılayan evin emektarlarından Bay Donati’yi selamladılar. Kır saçlı adamın zayıf yüzü daha da çökmüş gibiydi sanki. Her zaman gülümseyerek bakan gözleri kederle gölgelenmişti. Üstelik sadece o da değil, her zaman çalışanların arı gibi koşturduğu, gürültülü konuşmaların, ara ara patlak veren atışmaların ve çocukların cıvıltılarının hiç eksik olmadığı evin içerisinde koyu bir sessizlik hâkimdi.
Bay Donati eliyle üst katı işaret ederken, “Don Adalfieri sizi çalışma odasında bekliyor,” dedi nazik bir biçimde. Hemen ardından geçmeleri için yol verdi.
Çalışma odasının bulunduğu 3. kata çıktıklarında Rita’nın yüzünde sakin bir ifade vardı, ama aslında gerginliği had safhadaydı. Luciano kapıyı çaldıktan sonra içeri geçtiler. Normalde Papa’nın çalışma odası koyu renk dekorasyonuyla oldukça ciddi ve iç karartıcı görünürdü, ama birkaç gündür daha da kasvetli bir havaya bürünmüştü. İçeride Don Adalfieri’nin yanı sıra, kardeşi Marco, kuzeni ve ailenin ikinci adamı Tony, ailenin danışmanı Patrizio Caiazzo, capo’lar ve onların güvenilir adamları vardı. Odada sigara dumanından göz gözü görmüyordu. Adamların kimisi oturuyor, kimisi ayakta duruyor ya da telefonla konuşuyordu. İçeri girdiklerinde gürültülü konuşmalar kısa süreliğine kesilmiş ve herkesin dikkatli bakışları içeri giren ekibe yönelmişti.
Rita bir oda dolusu erkeğin içinde tek kadın olmaktan kesinlikle rahatsızlık duymuyordu. Zaten 25 yaşına kadar geçen ömrü erkeklerin arasında geçmişti. Babasının arkadaşları ve adamları ki hepsi yer altı dünyasına aitlerdi, sık sık evlerine gelip giderlerdi. Küçük bir kızken onu okuldan alırlar, babasının şehir dışında olduğu zamanlar ona göz kulak olurlardı. Bunun dışında okuldaki arkadaşları da hep erkekti. Kızlarla anlaşmakta güçlük çeker, zaten okuldaki kızlar da sürekli onunla dalga geçerlerdi. Dolayısıyla kendini rahatsız hissetmesi için tek bir sebep dahi yoktu.
Odadakilerle selamlaşırken Rita’nın bakışları pencerenin önünde hararetli bir şekilde telefonla konuşmakta olan Don Adalfieri’ye kaydı. Tepeden tırnağa siyahlar içerisindeydi. Canından çok sevdiği karısının kaçırılmasıyla sadece iki gün içerisinde çökmüştü, ama o an çok daha canlı ve dinamik görünüyordu.
Don Adalfieri’nin kardeşi Marco, odaya giren kızı görünce hemen ayağa kalkıp onun yanına gitti. Normalde hayatı pek ciddiye almayan, uçarı bir yapısı vardı. Nitekim tüm bu yaşananların başrolünde de kendisi vardı. Fakat hiçbir suçu olmayan hamile bir kadının, üstelik çocuklarına adeta annelik yapan bir kadının sırf onun yüzünden kaçırılmış olması yoğun bir suçluluk duygusuyla kıvranmasına neden oluyordu. Rita’nın yanağını öperken, “Hoş geldin Riri,” dedi. Hayran bakışlarıyla kızı tepeden tırnağa süzdü.
“Selam Marco,” dedi Rita. Öncesinde Marco’nun tüm yakınlaşma çabalarını karşılıksız bırakmıştı ama adamın katiyen uslanmayan çapkınlardan olduğunu çok iyi biliyordu. “Nasıl gidiyor? Bazı gelişmeler olmuş.”
Marco başını belli belirsiz salladı. “Sona yaklaşıyoruz. Çok az kaldı. Umarım Mia’nın burnu dahi kanamadan onu eve getireceğiz.”
“Umarım,” dedi Rita. Bir an sonra yanlarına gelen Tony ve adamı Rafe’ye gülümsedi. Tony olan biteni öğrenince hemen Westbury’ye gelmişti. Normalde Vegas’taki kumarhanelerden o sorumluydu. Dolayısıyla yaşamının büyük bir kısmı Vegas’ta geçiyordu. Eğilip kızın yanağını öptü. “Hazır mısın?” dedi gülümseyerek.
Rita hafiften şaşkınlaşmıştı. “Hazırım,” dedi parıldayan gözlerle. “Tabii ne yapacağım konusunda bir bilgim yok ama…”
“Birazdan öğrenirsin,” dedi Tony. Nitekim hemen ardından Don Adalfieri’nin otoriter tonda çıkan sesi odada yankılandı.
“Herkes burada olduğuna göre artık başlayabiliriz.” Franco, sert bakışlarını odanın içerisinde gezdirirken az önce gelen ekibi başıyla selamladı. Dikkatli bakışları bir hayli ciddi görünen Rita’nın üzerinde birkaç saniye daha fazla durmuştu. Masasının gerisine oturduktan sonra sigarasını yaktı ve öne doğru eğildi. “Bayan Adalfieri’nin yerini tespit ettiğimizi biliyorsunuz. Sabaha karşı ufak çaplı bir keşif gerçekleştirildi. Eşimin alıkoyulduğu villa, kasabadan neredeyse 8 mil uzaklıkta. Villanın tek bir girişi var ve tahmin edersiniz ki her yer korumalarla çevrili. Güvenlik kameraları, korumalar, içeri girip çıkanlar… Epey bir bilgi toplandı ama çok dikkatli olmak zorundayız. En ufak bir hata eşimin ve karnındaki kızımın hayatına mal olabilir. Anladınız beni, değil mi?” Odadakilerin kafasını olumlu anlamda salladığını görünce devam etti. Üstelik eşimi o evden çıkarmamız yeterli olmayacak. Kanıtları, özellikle eşime ait olan tüm kanıtları yok etmek zorundayız. Bayan Adalfieri’nin o evde olduğu asla bilinmemeli. Zamanla yarışacaksınız ve o lanet villayı Brentwood’dan sileceksiniz!”
Franco’nun alev alev yanan gözleri herkesi alarm haline geçirmişti. En ufak bir hatanın nelere mal olacağının herkes bilincindeydi. O yüzden içinde bulundukları gerginlik hali anbean katlanıyordu. O an odadaki en rahat kişi Cosimo’ydu. Yüzünde mütemadiyen deli bir gülümseme vardı ve onun bu halini fark edenler tuhaf bir huzursuzlukla doluyorlardı.
Franco, Brentwood’daki eylem planına geçtiğinde, “Flawless!” diye seslendi. O an odadaki tüm adamların bakışları, kusursuz güzelliğiyle nam salan kadının üzerine yöneldi. Zaten bu yüzden aile içerisinde ona ‘kusursuz’ anlamına gelen ‘Flawless’ lakabını takmışlardı. Rita heyecanını belli etmemeye çalışarak başını hafifçe öne eğdi.
“Senden iyi bir oyun çıkarmanı bekliyorum,” dedi Franco karşısındaki kızdan gözlerini ayırmadan. “Kapıdaki güvenlik görevlilerinin dikkatini dağıtacak, giriş için yolu açacaksın. Rafe yanında olacak…”
Franco’nun sözlerini duyunca Rafe’nin gözleri ışıldadı. Fakat tam tersi yüzünde sabit bir ifade vardı. Rita hayranlarından biriydi, ama ne yazık ki o da diğerleri gibi kızdan bir türlü yüz bulamıyordu. Operasyonda onunla birlikte olma düşüncesi ise şimdiden heyecanla dolmasına neden olmuştu.
Luciano, Rita’yla ilgili tüm bu konuşmaları sıkkın gözlerle dinliyordu. Özellikle Rafe’nin adını duyunca hoşnutsuzluğu yerini öfkeli bakışlara bıraktı. Rafe’nin Rita’ya olan ilgisinin farkındaydı ve Tony’nin en güvenilir adamlarından biri olmasa ona yapacaklarını çok iyi biliyordu. Kıskanç bakışları Rita ve Rafe arasında gidip gelirken kesik bir soluk verip konuşmaya başladı:
“Flawless’ın operasyon deneyimi yok. Böylesi önemli bir görevde yer alması konusunda şüphelerim var.”
Duyduğu sözlerle Rita’nın damarlarında akan kanı alev aldı. Öldürücü bakışlarıyla Luciano’ya döndüğünde, “Senin şüphelerin kimsenin umurunda değil!” dedi dişlerinin arasından.
Luciano’nun tek kaşı yukarı kalktı. “Emin misin?” diye sordu manidar bir tonda. Bakışlarını destek istercesine odadaki adamların üzerinde gezdirdi. Fakat bir an sonra Franco’nun memnuniyetsiz ifadesiyle karşılaşınca oturduğu yerde hafifçe kıpırdandı.
Franco, bakışlarını Rita’ya çevirdi ve kızın daha fazla devam etmemesi için elini havaya kaldırdı. “Flawless hata yaparsa sonuçlarına katlanacağını biliyor Luciano,” dedi dik bakışlarıyla. “Tabii aynı şey hepiniz için geçerli.”
Luciano için sorun buydu zaten. İşlerin yolunda gitmemesi ve Rita’nın başına kötü bir şey gelmesi. Bu tarz operasyonlarda birçok adam yitirmişlerdi. Elbet bu olabilecek en kötü şeydi, ama kızın hata yapıp cezalandırılması da asla istediği bir şey değildi. Sıkıntıyla başını sallarken Rita’nın nefret dolu bakışlarıyla canı daha da sıkıldı.
Anlık gerginliğin sonrasında Franco tekrar konuya dönmüştü. Kuzeni Tony’ye döndüğünde, “Adamlarınla birlikte yanımda olacaksınız,” dedi. “Evin içinden biz sorumlu olacağız.” Yüzü nefretle kasıldı. “Özellikle Mariano’yla bizzat alakadar olmak istiyorum.” Bakışlarını Cosimo’ya çevirdi. “Güvenlik görevlileri ve korumalardan siz sorumlusunuz. Arkanızda kanıt bırakmamak için ne gerekiyorsa yapın. Sonrasında da evi yakın!” Böyle söyledi ama kanıtların tamamının yok edilmesinin oldukça zor olduğunun farkındaydı.
Cosimo daha şimdiden zevkten dört köşe bir haldeydi. Memnun bir şekilde gülümserken, “Merak etme patron,” dedi. “Her şey istediğin gibi olacak!”
Franco tüm ayrıntıların üzerinden tek tek geçip, adamlarına görev dağılımını yaptı. Neredeyse bir saatten fazla süren toplantının sonrasında ayağa kalktı ve “Şimdilik bu kadar,” dedi. “Yemek için aşağı inebilirsiniz.”
Odadaki adamların bazıları ayaklanırken, Tony, Marco ve ailenin danışmanı Patrizio yerinden kıpırdamamışlardı. Rita odadan çıktıktan sonra mutfağa gitmek üzere yürümeye başlamıştı ki adını seslenen Luciano’yu işitti. Arkasını döndüğünde ona doğru yürümekte olan adamı gördü. Bakışları yanından geçip aşağı inen adamların üzerinde gezindikten sonra birkaç adımla Luciano’ya doğru yaklaştı.
Luciano, Rita’nın öfkeyle bakan gözlerini görebiliyordu. Fakat bu ilk kez karşılaştığı bir şey değildi. Rita’nın karşısında durdu, ama aynı anda göğsüne inen yumrukla bir adım geri gitmek zorunda kaldı. Nitekim karşısındaki kızın oldukça sert yumrukları karnına, göğsüne, omzuna inerken hiç kıpırdaman öylece duruyor, tek kelime etmiyordu. Yaptığı tek şey dinlemekti. Rita’nın öfkeli sözlerini dinlemek…
“Her seferinde beni küçük düşürmekten zevk alıyorsun, değil mi? Lanet herif! O şüphelerini de seni de…”
Luciano, kızın ağzından çıkan küfürleri duyunca tepesinin attığını hissetti. Göğsüne inmek için hazırlanan yumruğu havada yakalarken, “Yeter!” diye hırladı. “Daha fazla haddini aşma! Yoksa yaptığın terbiyesizliklere aynı şekilde karşılık vermek zorunda kalacağım!”
Rita duyduğu sözlerle daha da dellendi. Yumruğunu bir hışımla adamın elinden kurtarırken, “Bir daha benim hakkımda tek kelime ettiğini duyarsam, bu sefer yumruklarımı yüzüne indireceğim!” diye konuştu. “Seninle kıyasıya dövüşürüm! Bunu biliyorsun, değil mi?” “Biliyorum!” dedi Luciano.
Rita’nın dövüş sporlarında çok iyi olduğunu biliyordu. Bu konuda neredeyse bir erkek kadar iyiydi ve söylediği her şeyi yapabileceğini çok iyi biliyordu. “Fakat bilmediğin bir şey var. Sen… Yenilmez değilsin.”
Rita, Luciano’nun ses tonunun yumuşadığını fark edince bir adım geriye gitti. Parmağını havaya kaldırdığında, “Benden uzak dur!” dedi net bir dille. Hemen ardından arkasını döndü ve yürüyüp merdivenlere yöneldi. Mutfağa inecekti ama 1. kata geldiğinde yukarı çıkmakta olan Barbara’yla karşılaştı. Barbara, Mia’nın en yakın arkadaşı, aynı zamanda da Tony’nin sevgilisiydi. Ve aslına bakılacak olursa Rita’nın sahip olduğu tek kız arkadaşıydı. Barbara’yla yazın Vegas’ta tanışmışlardı ve kısa sürede birbirlerine ısınmışlardı. Barbara onu hiç yargılamamış, olduğu gibi kabul etmişti.
“Ne yapıyorsun Riri?” Barbara arkadaşının bozuk yüz ifadesini görünce meraklanmıştı.
Rita sarı saçlarını tepesinde hoş bir topuz yapmış kıza bakarken, “Luciano’yla kavga ettik,” dedi. “Daha doğrusu ben kavga ettim.”
Barbara gözlerini devirdi. “Hiç şaşırmadım desem… İyi de bu sefer ne oldu?”
“Of boş ver Barb! O geri zekâlının adını dahi anmak istemiyorum.” Kısa bir an duraksadıktan sonra, “Odana mı gidiyordun?” diye sordu.
“Yok. Çocukların yanına gidecektim. İkisi de çok üzgünler ve aynı zamanda çok korkuyorlar. Elimden geldiğince moral vermeye çalışıyorum, ama pek işe yaradığını söyleyemeyeceğim.”
Rita’nın yüzünde üzgün bir ifade oluştu. “Çok haklılar. Mia onların annesi gibiydi.”
“Evet,” dedi Barbara. “Tony yukarıda mı?”
“Evet. Don Adalfieri’nin odasındalar.”
Barbara meraklı gözlerle Rita’nın yüz ifadesini inceliyordu. “Lütfen bir gelişme olduğunu söyle artık. Zaman ilerledikçe tüm umudumu yitiriyorum. Mia, karnındaki bebeği… Ya onlara kötü bir şey olursa.”
Rita elini Barbara’nın kolunun üzerine koydu. “Merak etme. Hiçbir şey olmayacak. Hem… Mia’nın yeri tespit edildi. Çok kısa bir zaman sonra evine dönecek.”
Barbara’nın gözleri mutlulukla parladı. “Gerçekten mi? Neredeymiş? Yerini nasıl belirlediniz? Bu akşam mı gelecek?”
Karşısındaki kızın arka arkaya sıraladığı sorularla Rita serseme dönmüştü. Ellerini havaya kaldırarak, “Sakin ol lütfen, dedi. “Daha fazla ayrıntı vermeyeceğim ama senden sakin olmanı ve sabırla beklemeni istiyorum. Şimdilik çocuklara bir şey söyleme, olur mu?”
“Tamam,” dedi Barbara. “Peki… Margaret ve David’e bu söylediklerinden bahsedeyim mi?” Mia’nın büyükannesi ve büyükbabası ondan haber alamayınca Westbury’ye gelmişler ve haberi duyunca yıkılmışlardı.
“Sen bir şey söyleme. Don Adalfieri söyleyecektir zaten.”
Barbara başıyla onay verdikten sonra iki kız bir süre daha konuştular. Sonrasında Rita, “Hadi sen çocukların yanına git,” dedi. “Ben de mutfağa inip içecek bir şeyler alacağım.”
Kızlar vedalaştıktan sonra Rita doğruca mutfağa gitti. Kendine sert bir kahve aldıktan sonra bir süre mutfaktakilerle sohbet etti. Aslında bir şeyler yese çok iyi olurdu ama gerginlikten iştahı kapanmıştı. Zaten hep böyle olurdu. Stresli olduğu zamanlarda iştahı kapanır, yemeden içmeden kesilirdi. Her ne kadar durum bu şekilde olsa da tezgâhın üzerinde duran ve oldukça iştah açıcı görünen kruvasanlardan bir tane alıp mutfaktan çıktı…
İlerleyen saatlerde Rita aynanın önünde son hazırlıklarını tamamlıyordu. Üzerinde ateş kırmızısı, mini bir elbise vardı. Sırtına kadar uzanan sarı saçlarına saç maşasıyla hafif dalgalar vermiş, yeşil gözlerini daha da ön plana çıkaran hoş bir makyaj yapmıştı. Gövdesine giydiği silah kılıfını sıkılaştırdıktan sonra tuvalet aynasının üzerinde duran susturuculu tabancaya uzandı. Usta bir hareketle susturucuyu çıkardıktan sonra tabancayı gövdesindeki kılıfa yerleştirdi. Hemen ardından dizine kadar uzanan kırık beyaz paltosunu giydi ve dikkatli gözlerle aynada kendini incelemeye başladı. Tam arzu ettiği gibi üzerinde silah olduğu hiç belli olmuyordu. Topuklu, siyah çizmelerine uzandıktan sonra hemen yanı başındaki kare pufun üzerine oturdu ve çizmelerini giymeye başladı. Ayağa kalktığında susturucuyu, yün şapkasını ve ihtiyacı olabilecek diğer şeyleri çantasına yerleştirdi. Aynada son kez kendine göz attıktan sonra memnun bir şekilde gülümsedi. Her şey yolunda görünüyordu. Ve onu bekleyen rolü için hazırdı…